Slideshow

28 Ocak 2010 Perşembe

Elif'le Vav'ın meramında

Elifle Vav'ın Meramında

Vav’a öykünür benliğim
Nefes yürürken ciğerlerime
Sen dokun benliğime
Kaybolursam temaşalarda
Ellerin kayıp gider yüreğimden
Ben bir yolcu
Yabancı limanlardan gelen
Boş sözlerin küspesinden
Sıyırıp atalım kara ne varsa
Yıkasam temizlenir mi kiri ellerimin
Sır Elif’in mağrurluğunda
Ey sen
Dolu başaklar gibi başını
“Karların Elif Elif” diye tozuşlarını
Bin bir dilden Allah diyen seslerini
Bir damlada kuşun göklere dönerken başını
Gözlerini yumma rahmete
Anne karnında kapandığım secde
Beklerken kavuşmayı
Anarken adını sonsuzluğa
Sev ve bağışla beni
Masumluğumu kaybettim
Şüphelerimin tenhalığında
Bir tövbe sıcağında
Ellerimin sana dönen zamanında
İki dudağımın şahitliğinde
Nârınla nurunu koysam kefeye
Ne gelse demedik mi baştan
Hayır ve şerrin teslimiyetinde
Doksan dokuz adın önderliğinde
Kılavuzum ol kendi düştüğümde
Mimle örteceğim nefsimi
İsminin sıcaklığında mühürlere dalsın diye

Burcu Akkanlı

Şiirin tahlili
Konu: Dua. Dua, Allah’a yalvarma, Allah’tan af talebi, yalvarma ve yakarma demek olan münacat, Türk edebiyatının geleneksel olarak kendisine fazlaca yer verdiği bir nazım türüdür. Bu konu, Divan edebiyatında Divanların en başında yer alırdı. Burcu Akkanlı da Divan şiirindeki münacattan farklı olarak modern bir münacat yazmış. Bu, bana göre Türk edebiyatının en özgün modern münacatlarından biridir.

İzlek: İnsan, gururdan ve kibirden uzak olarak tam bir teslimiyetle Allah’a kul olursa, o zaman insan oluşunu tamamlamış olur. Yani insan-ı kamil olması, tanrılık davasında bulunmayıp insan olma konumunun idrakinde olmasına bağlıdır.

Düşünce: Bu bir hikemî şiirdir. Burcu, oldukça genç olan yaşının çok üstünde bir olgunlukla hikmet üretebilme başarısına sahip. Bir insanın yaşantılardan, tecrübelerden hareketle kendi kendisini muhasebeye tabi tutması, genellikle ileri yaşların gereğidir. Ama Burcu, insanın Allah, insanın insan ve insanın bütün yapıp ettikleri karşısındaki konumunu çok sağlıklı bir bakış açısıyla irdeleyebilme becerisine sahip. İslam hikmetinin bütün insan, hayat ve dünya görüşünü çok etkili ve çarpıcı bir imge sistemi içerisinde sunabiliyor.

Olay: Bu metin, saf bir şiirdir, manzum hikaye değildir. Aslında Burcu, diğer pek çok şiirinde manzumeye yakın bir tutum içindedir. Şiirlerinin genelde tahkiyeye dönük bir yüzü vardır. Ancak bu şiirinde tahkiye unsurunu epeyce azaltmış.
Burada yüzey yapıda genel olarak, bir insanın hayat yolculuğu süreci, bu süreçte yaptığı bazı yanlışlar ve bunların sorgulanması gibi yaşantı kesitlerine yer veriyor. Ama tabii derin yapıda insanın kulluk bilincini koruyarak mükemmel insan olabilme sürecini sergilemeyi amaçlamış.

Varlık: Şiirde “ciğer”, “el”, “yürek”, “liman”, “küspe”, “başak”, “göz”, “dudak”, “kefe” gibi somut nesneler kendi gerçek anlamlarından çok temsil ettikleri simgesel anlamlarla ön plana çıkıyorlar. Dolayısıyla sezgici / idealist yaklaşımın egemen olduğunu görüyoruz.

Ayrıca Burcu Akkanlı, zaman zaman varlıklara Allah’ın isimlerine yansıma alanı oluşturma bağlamında tecelli açısından yaklaşıyor. Mesela:
“Dolu başaklar gibi başını / “Karların Elif Elif” diye tozuşlarını / Bin bir dilden Allah diyen seslerini”
mısralarında bunu görmek mümkündür.

Duygu: Burcu Akkanlı, Allah karşısındaki konumunu sorgulama aşamasında korku, tedirginlik, ümit, pişmanlık gibi duyguları iç içe yaşamaktadır. Ama Allah’tan ümidini kesmeyen ve iyimser tavrını yansıtan duyguları daha belirgin.
Görüntü: Şiirde nesnel görüntü yerine kısmen resimsel, daha çok da hayalî bağlamda öznel görüntü hâkimdir.

Simge ve İmgeler:
*”Vav’a öykünür benliğim / Nefes yürürken ciğerlerime”: Bu iki mısrada insanın tam insan olma süreci vardır. Bunun için iki temel simgeye açıklık getirmek gerekmektedir:

*Vav: Arap harflerinden biri olan bu harf, bir simgedir. İslam kültüründe, hat sanatında ve edebiyatında vav harfi, genel anlamda yaratılmışların, özel anlamda insanın, bundan öte kulluğunun farkında olan insanın simgesidir. İnsan, anne karnında iki büklüm hâldeyken vav harfine benzer. Yine namazda secde hâlindeyken vav harfine benzer. Her iki hâl de insanın acizlik hâlidir. Anne karnında icbarî yani mecburi acizlik hâli, namazda ise iradî acizlik hâlidir.
Her iki hâlde de insan, Allah karşısında mutlak acizliğini ifade etmiş oluyor. Vav olmak, vav olduğunun idrakinde olmak, kişinin kulluğunun farkında olması, kulluk bilincinde olması demektir. Allah’ın insanlardan istediği davranış biçimi vav olmaktır. Vav olmak demek, mütevazi olmak, insan olduğunun, yaratık olduğunun, fani olduğunun bilincinde olmak demektir. Vav olduğunun bilincinde olan, Allah’ı temsil eden elif olmaya kalkmaz.
Yunus peygamber, balığın karnında iki büküm vav hâlinde kaldığı için kurtulmuştur.
Vav, elifin bükülmüş hâlidir. Vav, eliften gelmiştir. İnsan da Allah’tan geldi, yine O’na dönecektir.
Ayrıca vav harfi, ebced hesabıyla 6 rakamının karşılığıdır. İmanın şartı da 6’dır. İnsanın vav olması ve dolayısıyla tam insan olması da bu 6 şartı benimsemiş olmasına bağlıdır.

*Elif: Yine Arap harflerinin ilki, ince, uzun bir şekli olan elif harfi yaratıcıyı yani Allah’ı temsil eder. Allah kelimesi elif harfiyle başlar. Elif olmak, Allah’a mahsustur. İnsan, elif olma iddiası taşırsa ilahlık taslamış olur ki bu, hiçbir şekilde kabul edilemez. Elif olma iddiası taşıyan kişi, Firavun ya da Nemrut olma iddiasındadır.

İnsan, çamurdan yaratıldı, Allah ona ruhunu üfledi ve hakiki insan oldu. İnsan, çamur kalıp hâlindeyken kazık gibi, elif gibi dimdik duruyordu. Sırf maddeden ibaret olduğu için bir bakıma eliflik taslıyor gibiydi. Ancak çamurdan olan bu kalıba ilahî ruh üflenince insan eğilip bükülmeye yani vav olmaya başladı. Böylece tam insan odu. Manadan, ruhtan yoksun çamur kalıbı insan, aslında tam insan olmamıştır. İçine mana ve ruh girince hakiki insan oluyor. İnsan ölünce kazık gibi yine dimdik olur yani manası, ruhu çıkar, kalıbı, maddesi kalır. Bu hâli de bir bakıma vav olmaktan çıkıp elif olma iddiası gibi bir mana taşır.

İşte Burcu Akkanlı, ”Vav’a öykünür benliğim / Nefes yürürken ciğerlerime” derken, nefesin ciğerlerine yürümesiyle insan kalıbına Allah’ın ruhunu üflemesi arasında paralellik kuruyor. Böylelikle insan vav olur, yani tam kul olur.

*”Sen dokun benliğime”: İnsan benlik sahibi, nefis sahibi bir varlıktır. Günah işlemeye, inkar etmeye, nankör olmaya meyyaldir. Şairenin benliğine Allah’ın dokunması talebi, nefsinin Allah tarafından kontrol edilmesi isteğidir. Allah’ın yardımını, bağışlayıcılığını, merhametini, himayesini talep etmektedir. “Sen” diye hitap ettiği Allah’tır. Allah’tan yardım istemek, Allah’a dua etmek, ibadetin özüdür. İnsan acizdir ve sürekli Allah’tan yardım ister.

*”Kaybolursam temaşalarda / Ellerin kayıp gider yüreğimden”: Temaşa, bir bakıma masivadır, dış dünyadır, madde dünyasıdır, seyredilen somut müşâhedât âlemidir, görünen somut madde dünyasıdır. İnsanın temaşalarda kaybolması, maddeye dalması, dünyevî değerlerde boğulması, manadan uzaklaşması demektir. İnsan dünyaya, maddeye dalar, manayı ve ilahî değerleri unutursa Allah’ın elleri bu insanın yüreğinden kayıp gider. Allah’ın sürekli merhametli elini yüreğinde hissetmek isteyen kişi, temaşalarda kaybolmamalıdır.

*”Ben bir yolcu / Yabancı limanlardan gelen”: İnsan, ruhlar âleminden anne karnına, oradan dünya limanlarına uğrayan, sonra kabir, oradan haşir limanlarına uğrayacak olan bir yolcudur. Hayat bir yolculuk sürecidir. Her liman, insan için önce yabancı bir limandır, zamanla ünsiyet eder, alışır.

*”Boş sözlerin küspesinden / Sıyırıp atalım kara ne varsa”: Küspe, yakacak ve gübre olarak kullanılan, özü alınmış bir posadır. Hayvan yemi olarak kullanılır, artıktır. Burcu Akkanlı, boş sözlerin küspesinden kara, siyah olarak ne varsa atmak istiyor. Buradaki “küspe” ve “kara” simgeleri, boş, lüzumsuz olan, zararlı olan her şeyi temsil etmektedir. İslam kültüründe ve özellikle tasavvufta, bizim geleneğimizde boş ve anlamsız konuşmak; hele kötü, şer, günah konuşmak, malayanî konuşmak, yerilen bir şeydir. “Ya hayır söyle ya sus” vardır bizde. Hâl ehli olmak, kâl ehli olmaktan yeğdir. Sözlerimizle, değil; işimizle, davranışlarımızla anlam kazanırız. Olabildiğince kabuktan öze dönmek gerek.

“kara” yani siyah kelimesi, aynı zamanda tasavvufta kesreti temsil eder. Kesret çokluktur yani dünyevî varlıklardır, maddedir. Kara kesiftir, yoğun katıdır; yani maddedir. Vahdete ulaşmak için kesreti bırakmak gereklidir. Kesretin temsilcisi olan kara olarak ne varsa atılmalı ki yüksek bir mertebeye çıkabilelim. Kesretten vahdete ulaşma süreci, kişinin insan-ı kamil olma sürecidir. Burcu Akkanlı’nın talebi de budur.

*”Yıkasam temizlenir mi kiri ellerimin”: Ellerin kiri, insanın işlediği günahlar, kötülükler ve çirkinliklerdir. Bunlar soyut değerler olduğu için somut olan suyla yıkamakla gitmez. Bir de tabii burada bazı insanlar maddi anlamda suyla temizlenseler, temiz, derli toplu, iyi giyimli, zengin, müreffeh olsalar bile manevi kirler içindeyseler maddi görünümleri onları kurtarmaz, anlamı da yansıtılmaktadır dolaylı olarak.

*”Sır Elif’in mağrurluğunda”: Elif, yukarıda açıklandığı gibi Allah’ı temsil eden bir simgedir. Elif, eğilip bükülmez, aciz değildir, kul ve yaratık değildir. Onun başı her daim diktir. Bir bu anlamda okumak lazım bu mısrayı, bir de aciz bir yaratık olan insanın elif olma iddiasıyla mağrur olması, gururlanması, Firavunluğa kalkması meselesi de anlaşılabilir. İnsan, Allah olmaya özenirse mağrurlaşır ve insan olmaktan çıkar. Bu bir felakettir.

*”Ey sen / Dolu başaklar gibi başını / “Karların Elif Elif” diye tozuşlarını / Bin bir dilden Allah diyen seslerini / Bir damlada kuşun göklere dönerken başını / Gözlerini yumma rahmete”: Bu mısralarda kainatta canlı cansız bütün varlıkların kendi hâlleriyle, kendi hâl dilleriyle Allah’a olan ibadetlerini, Allah’a olan yalvarışlarını, doğal ibadetlerini örneklendirerek insanın da Allah’ın rahmetinden uzak kalmaması gereğini vurguluyor.

Buğdaylar, rüzgarda sallana sallana bir bakıma zikr etmişler, Allah’ın adını anmışlar, Allah da onlara dolu başaklar vererek başlarını göklere, Allah’a kaldırmışlardır.
Kar taneleri de hiçbiri birine değmeyerek gökte savrulurken aslında Allah’a kendi dilleriyle ibadet etmişlerdir.

Karlar, elifin temsilciliğinde Allah’ı zikretmektedirler. Ayrıca hiçbir kar tanesi, diğerine benzemeyerek biriciktir.
Allah da kimseye benzemez. O hâlde karların elif elif tozması bu açıdan da anlaşılabilir.
Kuşun bir damla için başını göklere dönmesi de yine Allah’ın rahmetini talep etmesidir. Rızkını Allah’tan istemesidir.

Bütün bu canlı cansız varlıklar, Allah’ın rahmetini isterken; insanın da Allah’ın rahmetinden uzak durması büyük bir gaflet olur.

*”Anne karnında kapandığım secde / Beklerken kavuşmayı / Anarken adını sonsuzluğa / Sev ve bağışla beni”:
İnsan anne karnında vav harfine benzer bir secde hâlindedir. Allah’a masumane bir kulluk vaziyetindedir.
Allah’ın adını sonsuzluğa anmak, sürekli Allah’ı zikretmek, onu hiç unutmamak ve ibadet etmektir. Bütün bunlar, Allah’ın kendisini sevmesi ve bağışlaması talebine dönüktür.

*”Masumluğumu kaybettim / Şüphelerimin tenhalığında”: Tenhalık yalnızlık, yalnız kalmışlık hâlidir, ayazda kalmışlık hâlidir. İnanç, Allah’ın varlığı ve ona olan itimad bağlamında şüphe ve tereddüt, insanı ıssız bir yalnızlık çölünde bırakıverir. İnsan bu ortamda masumiyetini kaybetmiş demektir. Masumiyet, ismet yani temizlik, günahsızlık demektir. İnsan doğuştan masumdur, doğuştan, fıtraten Müslüman ve mümindir. Zamanla iradesini, aklını, düşüncesini farklı şekillerde kullanarak, şüphelere düşerek bu masumiyetini kaybedebilir.

*”Bir tövbe sıcağında / Ellerimin sana dönen zamanında”: İnsan ellerini Allah’a kaldırdığında, O’na samimi duygularla yöneldiğinde, içten, kalpten tevbe ettiğinde, sıcak, huzurlu, mutlu bir hava teneffüs eder. Âdeta sonsuzluğa ulaşır ve karışır.

*”İki dudağımın şahitliğinde / Nârınla nurunu koysam kefeye / Ne gelse demedik mi baştan / Hayır ve şerrin teslimiyetinde / Doksan dokuz adın önderliğinde / Kılavuzum ol kendi düştüğümde / Mimle örteceğim nefsimi / İsminin sıcaklığında mühürlere dalsın diye”: Allah’ın nârı yani ateşi yani cehennemi, Celal sıfatının bir gereğidir. Nûru yani rahmeti yani cenneti de Cemal sıfatının bir yansımasıdır. Tam bir mümin, Allah’tan, ister nâr ister nûr; ne gelirse gelsin hepsine razı olan demektir. Ona isyan etmeyen, ondan gelen her şeye razı olan demektir. Bu, imanda çok yüksek bir mertebedir. Allah’tan hayır da şer de gelse, ona razı ve teslim olmak, tam mümin olmanın alametidir. Tam mümin, Allah’ın 99 adının anlam ve işlev alanlarına bağlı kalarak onu kendisini düştüğü yerden tutup kaldıracak bir kılavuz olarak görür.

Metinler arası ilişkiler:

*“Nefes yürürken ciğerlerime” mısraında insana ilahî ruhun üflenmesi ve böylece insanın bilgi ve bilinç kazanıp insanlık mertebesine ulaşması olgusuna bir gönderme var bu da şu ayetten mülhemdir: “Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, “ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım” demişti. “Onu, amaçlanan düzgünlüğe (tekâmülüne) ulaştırıp ruhumdan üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın.” (Hicr suresi, 28,29)

*”Kaybolursam temaşalarda / Ellerin kayıp gider yüreğimden”: Bu mısralardaki temaşalarda kaybolmak, bir bakıma küfre girmektir. Bu durumda Allah’ın merhamet eli insan yüreğinden çekilir. Bu yaklaşım, şu ayetten dolaylı yansımalar içermektedir: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.” (Bakara suresi, 7)

*”Boş sözlerin küspesinden / Sıyırıp atalım kara ne varsa”: Burada lüzumsuz, boş, anlamsız ve zararlı sözlerden sıyrılma, kurtulma isteği vardır. Bu düşünce de “Ya hayır söyle ya sus” hadis-i şerifinden mülhemdir.

*“Karların Elif Elif” diye tozuşlarını”: Burada Karacaoğlan’ın “Elif” şiirinin şu ilk dörtlüğünden metin ekleme yoluyla yararlanıldığını görüyoruz: “İncecikten bir kar yağar, / Tozar Elif, Elif deyi... / Deli gönül abdal olmuş, / Gezer Elif, Elif deyi...” “

*”Gözlerini yumma rahmete”: Bu mısrada “Ey günâhta haddi aşanlar, Allahın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günâhları affeder. O, gafûrurrahîmdir, affı, merhameti çoktur.” (Zümer suresi, 53) ayetinden izler vardır.

*”Ne gelse demedik mi baştan / Hayır ve şerrin teslimiyetinde”: Bu mısraların mülhem olduğu bir ayet ve bir de hadis alalım: Ayet: “Kendilerine bir iyilik dokununca, "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senin yüzünden" derler. [Hepsi Allah’tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar.” (Nisa suresi, 78)

Hadis-i şerif: “Bir kişi, kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmadıkça, mümin sayılmaz.” (Tirmizî)

Nazım Şekli: Şiir, serbest nazım şekline sahiptir.

Dil ve Üslup: Burcu Akkanlı şiirinde dil sapmalarına yer vermiyor. Türkçeyi oldukça düzgün ve kurallarına uyarak kullanıyor. İslamî, tasavvufî ve edebî terimlere yer veriyor. Ayrıca iç konuşma, soyutlama ve yakarış üslubu da çok belirgin olarak hissediliyor.

Ahenk: Burcu Akkanlı, şiirinde vezin ve kafiye gibi geleneksel ahenk üreten tekniklere başvurmadan tamamen iç ahenge yaslanmış.

0 yorum:

Yorum Gönder